Engel ile Hastalık Arasındaki İnce Çizgi: Görünmeyen Ayrımcılık ve Sessiz Mobing

Toplum olarak yıllardır benimsediğimiz yanlış bir anlayış, bugün engelli bireylerin hayatlarını doğrudan etkileyen ciddi bir soruna dönüşmüş durumda: Engellilik ile hastalık kavramlarının birbirine karıştırılması. Bu durum, özellikle görme, işitme ve ortopedik engelli bireyler açısından hem sosyal hayatta hem de istihdam süreçlerinde telafisi güç mağduriyetlere yol açıyor.

Engel Hastalık Değildir, Farklılıktır

İlk olarak altını çizmemiz gereken temel bir gerçek var: Engel bir hastalık değildir. Görme engelli biri grip olmaz, duymayan bir birey şeker komasına girmez ya da ortopedik engelli biri böbrek yetmezliği yaşamaz diye bir genelleme yapmak ne kadar saçmaysa, bu bireylerin engelleri nedeniyle “hasta” muamelesi görmesi de o kadar hatalıdır.

Hastalık, tedavi edilmesi gereken geçici veya kronik bir sağlık durumudur. Oysa engellilik, bireyin yaşam biçimini etkileyen bir farklılıktır. Bu farklılık, uygun desteklerle kişinin yaşamını bağımsızca sürdürebileceği şekilde uyumlanabilir. Yeter ki birey hastalık muamelesi görmesin.

“Hasta” Gibi Görülen Engelliler, “Çalışamaz” Sanılıyor

Ne yazık ki bu yanlış algı, özellikle istihdam alanında ciddi sonuçlar doğuruyor. Görme engelli bir bireyin bilgisayar başında saatlerce çalışamayacağı, işitme engellinin toplantılara katılamayacağı, ortopedik engellinin fiziksel varlığıyla “ekstra yük” olacağı gibi son derece yüzeysel ve önyargılı düşünceler, işverenler nezdinde hâlâ geçerliliğini koruyor.

Birçok kamu ve özel sektör kuruluşunda, engelli bireyler ya hiç işe alınmıyor ya da vasıfsız kadrolarda adeta “gel ama görünme, yeter ki kota dolsun” mantığıyla çalıştırılıyor. Daha kötüsü, işe alınan bireyler zamanla çeşitli yollarla pasifize edilerek psikolojik mobinge maruz kalıyorlar. Bu mobing çoğu zaman açık bir hakaret veya dışlama biçiminde değil; yetersiz gösterilme, yok sayılma, potansiyelin altında görev verilme, gelişim olanaklarının engellenmesi gibi ince ama yıkıcı şekillerde karşımıza çıkıyor.

Görme, İşitme ve Ortopedik Engelliler Zihinsel Engelli Değildir

Bir başka önemli konu da, özellikle görme ve işitme engellilerin zaman zaman zihinsel engelliymiş gibi algılanması. Oysa bu bireylerin bilişsel becerileri çoğu zaman son derece gelişkindir. Ancak iletişim biçimleri farklıdır, ihtiyaç duydukları erişim yöntemleri özeldir. Ekran okuyucu kullanan bir görme engellinin, işini diğer çalışanlardan yavaş yapacağı ön kabulü, bunu kabul eden kişi ya da bireylerin  aslında teknoloji ve erişilebilirlik konusunda ne kadar geri kaldığının da bir göstergesidir.

Aynı şekilde bir işitme engelli, işaret diliyle iletişim kurduğu için toplumdan soyut bir varlık değildir. Sadece farklı bir dil konuşuyordur. Bu farklılığı anlamak yerine, onu görmezden gelmek ya da ona acımak, bireyin kendi ayakları üzerinde durmasını değil, sizin bakış açınızı sorgulamanızı gerektirir.

Kanunlar Var, Fakat bilinç Eksik

Yasal mevzuatlar, engelli bireylerin çalışma haklarını güvence altına alıyor. Ancak işin pratiğine baktığımızda, uygulamada çok ciddi açıklar var. Engelli istihdamı konusunda yapılan denetimler çoğu zaman şekilsel kalıyor. İş yerinde gerçekten erişilebilir bir tuvalet var mı? Toplantılar işitme engelli personel düşünülerek düzenleniyor mu? Görme engelli biri dokümana erişebiliyor mu? Bakanlıkların ve özel kurumların sistemleri erişilebilir mi? Bu soruların çoğu maalesef hayır olarak cevaplanıyor. Teknik bilgi yetersiz kaldığı için değil, tamamen bilinçlendirilme yapılmadığı için bu durum söz konusu.

Asıl sorun ise zihniyetle ilgili. Yasaları değiştirmek kolaydır, ama bakış açılarını değiştirmek emek ister. Engelli bireyi “hasta”, “yardıma muhtaç”, “verimsiz” olarak gören zihniyet değişmediği sürece, en iyi yasa bile bir sonuç doğurmaz.

Ne Yapmalı?

  • Öncelikle eğitim sisteminde engellilikle ilgili bilinçlendirici içeriklere daha çok yer verilmelidir.
  • Kamu spotları, belgeseller, özel sektör iş birlikleriyle farkındalık kampanyaları desteklenmelidir.
  • İş yerlerinde düzenli olarak erişilebilirlik ve ayrımcılık karşıtı eğitimler verilmelidir.
  • Engelli bireylerin kariyer basamaklarında ilerlemesi için aktif pozisyonlara alınmaları teşvik edilmelidir.
  • Engelli çalışanların talepleri yalnızca “hoşgörüyle” değil, bir hak temelli yaklaşımla ele alınmalıdır.

Sonuç Yerine

Görme, işitme ve ortopedik engelliler, hastalar değil; hayatı kendi yollarıyla yaşamayı öğrenmiş, güçlü bireylerdir. Onları “hasta” gibi görmek, sadece onları küçültmez; aynı zamanda bizim farkındalık seviyemizi de gözler önüne serer. İş hayatında gerçek bir eşitlik istiyorsak, önce bu ayrımı yapmalı, ardından içselleştirmeliyiz. Mobing ile değil, motivasyonla yükselen bir toplum olmanın yolu, herkesin farklılığına saygı duymaktan geçer.

MİİSAFİR YAZAR ESMA SÜLÜ‘NÜN KALEMİNDEN

Related posts

One Thought to “Engel ile Hastalık Arasındaki İnce Çizgi: Görünmeyen Ayrımcılık ve Sessiz Mobing”

  1. Mesut Hekimhan

    Her satırına katılıyorum. Yıllardır mücadelesini verdiğimiz konular. Lütuf ile hak arasında cebelleşen üst irade.

Leave a Comment